Yaşam

Murat Gülsoy: Türkiye’de resim sanatı hep marjinaldi

Muharrir Murat Gülsoy’un yeni kitabı ‘Ressam Vasıf’ın Gizli Aşk Hikayesi’ Can Yayınları’ndan çıktı. Kurgusal ressam Vasıf üzerinden gelişen roman, 1914-1954 dönemindeki modernizmin toplumsal, siyasal ve sosyo-kültürel dönemlerine sanat ortamının ayrıcalıklı bakış açısıyla bakar.

Tarihler 1967’yi gösterdiğinde ressam Vasıf, Türkiye’nin ilk galericisi Adalet Cimcoz’un kendisine tavsiye ettiği genç gazeteci Halit’e hayatını anlatmaya başlar. Okur da Vasıf Ekrem Yelda’nın hayatını sorgusuz sualsiz bir röportaj okurcasına takip ediyor. 1890’lardan 1960’lara kadar olan süreçte resim alanında çalışmış sanatçıların yaşamlarını, Türkiye ve dünyadaki tarihsel süreçleri ve ressam Vasıf’ın yaşamını yakından inceliyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, Cumhuriyet’in kuruluşu, 6-7 Eylül olayları, 60’lar darbesi gibi pek çok olay sayfalarda yer alıyor.

Postmodern bir yazım tekniğiyle kurgulanan kitapta Gülsoy, her bölümün sonuna eklediği galeri bölümünde Vasıf’ın arşivindekileri okuyucuya sunuyor. Murat Gülsoy ile kitabını, ressam Vasıf’ı ve yapay zekayı konuştuk.

Kitabı okuyan birçok kişi internette Vasıf Ekrem Yelda’yı aratıyor. Romandaki soruları okuyamasak da Irmak bir söyleşi şeklinde ilerliyor. Sonunda ise ‘hiç yayınlanmayan bu röportaj, yıllarca süren hukuk mücadelesinden sonra elinizdeki kitapla okurla buluşuyor’ bilgisi yer alıyor. Neden gerçek bir dünyayı kurmaca bir karakterle anlatma ihtiyacı hissettiniz?

Bir dönemi ressamca bir karakterle anlatmak arzusuydu; beni hareket ettiriyor Bir romanı başlatan ve ilerleten birçok unsur vardır. Sanatçı romanı yazma isteği bunlardan biri ve belki de benim için en değerlisiydi. Çünkü sanatsal yaratıcılık, sanatçının işine ve dünyaya olan ilgisi hep düşündüğüm konular. Fotoğraf hakkında düşünmek başka bir motivasyon kaynağıdır. Çünkü fotoğraf hakkında düşünmek aynı zamanda gerçekliğin temsili sorunuyla da uğraşmak anlamına gelir. Kuruluş yıllarına odaklanmak benim için ayrı bir heyecan kaynağıydı. Türkiye’de çağdaş fotoğraf sanatının doğup geliştiği yıllar, yaşadığımız ülkenin kuruluş yılları da bu dönemle ilgilenmek için motive edici bir diğer unsurdur. Sonuç tarihi bir roman olacaktır. Ancak en değerlisi Ressam Vasıf dönemi ressamları ile etkileşim halinde gelişecektir. Bu nedenle romanı gerçek ressamlar etrafında ördüm.

Vasıf Ekrem Yelda resim tutkunu ama hayata fazla emek vermeyen, ailesinin zenginliğiyle pek çok şeyin onun için hazırlanmasını bekleyen bir karakter gibidir… Onunki bile bilerek ‘kaybeden’ olmak üzeredir. . Yanlış mıyım?

İlginç bir yorum. Hiç bu şekilde düşünmemiştim. Ama temelde her zaman böyle olur. Bu da doğaldır. Sadece kurgusal karakterler hakkında değil, gerçek insanlar hakkında da çok farklı görüşlere sahip olabiliriz.

“KESİN YARGILARIN SANAT ÜZERİNDE KÜÇÜK ETKİSİ VAR”

Birçok röportajınızda fotoğrafçılık eğitimi aldığınızdan bahsetmiştiniz. Kurgusal bir sanatçı yaratırken aldığınız fotoğraf eğitiminden ne ölçüde faydalandınız?

Üniversitede dört yıl bir sanatçı hocadan ders aldım. Öncelikle bu kursların sanata yaklaşımımda çok değerli katkılar sağladığını söylemeliyim. Öğretmeninin figüratif olmayan, daha dışavurumcu bir şekilde çalıştığını hatırlıyorum. Ancak en değerli özelliği şuydu: Bize neyin nasıl çizileceğini ‘göstermedi’, makul teknikleri ‘öğretmedi’; onun yerine girişte farklı ve kısa bir konuşma yapar sonra işe başlardık ve son olarak kafamızda oluşan serbest çağrışımları istediğimiz teknikle kağıda döktükten sonra yorumlaması için kendisine gösterirdik. . Asıl değerli eğitim burada başladı. Fotoğrafımız üzerinde çok detaylı bir analiz yapardı. Fotoğrafımızı ‘okuyacaktı’. Ben bu süreçten şunu öğrendim: Her eser başlı başına bir eser olarak düşünülmeli ve değerlendirilmelidir; Genel kabul görmüş yargıların sanata etkisi çok azdır, asıl güç tekil olana gösterdiğimiz özenden kaynaklanır. Bu yaklaşımı yaratıcı yazarlık atölyemde gözlemliyorum, her makaleyi kendi içinde değerlendirdiğimizde derinleşme sağlanabileceğini görüyorum.

Kitapta Nazmi Ziya’dan Nedim Günsür’e, Ivy Strangali’den Namık İsmail’e kadar birçok ressamdan bahsediyorsunuz. Tanınmayan ve bazen az duyulan ressamlar olduğu gibi ‘ünlü’ ressamlar da var ve yüklüler. Bu isimlerin ortak özelliği ise hak ettikleri ilgiyi görmemeleri. Bu anlamda kitap onlara bir saygı duruşunda bulunuyor diyebilir miyiz?

Elbette, o tür bir duygusal yanı var. Adı duyulmaz diyorsunuz ama aslında fotoğrafçılık o dönemde halk arasında bilinen bir sanat da değildi. Günümüzde ne kadar bilindiği tartışılır. Ne de olsa Türkiye’de fotoğraf sanatı hep marjinaldi. İsimleri sıkça duyulan isimler ise sanat çevrelerinde daha çok bilinen isimler. Her birinin yaşamının ve sanatının büyük bir bedeli olduğu ortaya çıktı. Keşke onlar hakkında daha fazla kaynağımız olsaydı. Keşke daha çok biyografi yazılsa. Daha fazla günlük tutsalardı, mektuplar yazarlardı. O zamanlar hem onları hem de ülkemizdeki sanatsal çabaları daha iyi anlayabiliyorduk.

‘DÖNEM ATMOSFERİNE UĞRAMAK İÇİN ÇOK ÇALIŞTIM’

Okuyucu, kitapta 1914-1954 ortalarında yaşanan sanatsal süreci takip ediyor. Bu süreç için ne kadar zaman ve çaba harcadınız? Çünkü ressamın hayatındaki tarihsel dönemler bana oldukça tamamlayıcı ve mükemmel bir şekilde yerleştirilmiş gibi geldi.

Oldukça uzun bir süreye yayılan bir araştırma yaptım. Konuyla ilgili ulaşabildiğim tüm kaynakları okudum. Her zamanki araştırmam sanat tarihi ile sınırlı değildi. Ayrıca dönemin olaylarını, siyasi ve sosyal atmosferini daha iyi anlamaya çalıştım. Roman, Ressam Vasıf’ın 1890’lardan 1960’lara kadar olan hayatını konu alıyor. Anlatıcımız da Vasıf’ın ta kendisi. Ama bunları 1967’de anlatıyor. Bu nedenle ben de anlattığı dönemin atmosferini çalışmak zorunda kaldım. Son olaylar, depremler ve savaşlar her zaman bu sohbeti etkiler. O yüzden birbirine paralel iki zaman ayarlamam gerekti: Vasıf’ın röportaj yaptığı 1967 sonbaharı ve anlattığı olayların geçtiği tarihi zaman.

‘Gölgeler ve Düşler Şehri’nde’ romanınızın iki kahramanı Charles ve Marcel bu kitapta da yer alıyor. O kitaba bir selam mı yoksa o zamanlar böyle bir kitap yazma fikriniz mi vardı?

Hayır, ‘Gölgeler ve Düşler Şehri’ni yazarken bu türden bir kitap fikri şimdi aklımda değildi. Daha doğrusu, bu formda yoktu. Bir ressamın romanını stant kataloğu şeklinde tasarlayarak yazma fikri hep vardı ama bu ressamın kim olacağını, ne zaman yaşayacağını bilmiyordum. Ama sonra Vasıf’ı tasarlarken aklıma ‘Gölgeler ve Düşler Şehri’ geldi. Evreni onlarla bire bir paylaşmanın onlar için yeterli olacağını anladım. Üstelik ‘Gölgeler ve Düşler Şehri’nde’ adlı romanımda adı geçen bir kadın sanatçı vardı, Georgette Valané… O zamanlar Georgette’in hayatını planlamıştım ama şimdi Vasıf yoktu aklımda ve içinde Bu romanda yolları kesişmiş ve Vasıf üzerinde derin bir etki bırakmıştır.

YAPAY ZEKADAN FAYDALANIYORUM

Kitabın kapağı yapay zekanın eseridir. Bire bir mühendislik dersi veren bir öğretmensiniz. Bu tür bir kitap yapmanızın nedeni profesyonel ilgi alanı mı?

1990’lardan beri yapay zeka ile ilgileniyorum. Aslında bu yüzden mühendislikten sonra psikoloji alanında yüksek lisans yapmaya karar verdim. Sonra o yol beni biraz farklı bir alana, biyomedikal mühendisliğine götürdü ama doğal yapay zeka alanındaki gelişmeleri hep yakından takip ettim. İdeoloji, bilim ve teknolojinin kesiştiği sınır sorunlarından biri olduğu için ilgimi çekmeye devam ediyor. Ana ilgi alanım insan beyni, zihni, zekası ve yaratıcılığının nasıl çalıştığı sorularına odaklanıyor. Yapay zeka ilgi alanımın doğal bir sonucudur. Daha önceki romanlarım ‘Yalnızlara Çok Özel Bir Hizmet’, ‘Karanlığın Aynasında’ ve ‘Nisyan’da ya da ‘Belirsiz Bir Anın Kıyısında’ öykü kitabımda bu ilgilerin yansımaları çok daha doğrudan yer aldı. . Bu kitapta yapay zeka probleminden farklı bir şekilde faydalandım. Doğrudan üretim ortamı olarak kullandım. Son zamanlarda, fotoğraf çekebilen programlar halkın kullanımına açıldı. Bir tanesine Ressam Vasıf’ın farklı dönemlerde çizmiş olabileceği fotoğrafları yaptırdım. Bu çok farklı bir süreç. Programı siz yönetiyorsunuz, çok uygun ifadeler seçmeniz gerekiyor, bu nedenle hem fotoğraf tekniği hem de dönem açısından bir yaklaşımınız olmalı. Ancak daha sonra uygun sonuç elde edilir. Kapaktaki fotoğraf da onlardan biriydi. Vasif’in daha birçok fotoğrafı var. Hatta onlardan Retrospektif Stant Kataloğu bile yaptım.

‘AUTOcensorship benim yazım için geçerli değil’

Bir yazar için tuhaf bir ressamın hayatını anlatmanın zorluğu nedir? Kitabı yazarken hiç kendinize otosansür uyguladınız mı? Okuyucunun bu bahis hakkında yorumu var mı?

Roman ya da öykü yazarken kendimden farklı karakterler yaratmaya çalışırım. Hepsi zor. Karakterin cinsiyeti, cinsel yönelimleri, kompleksleri, istekleri, kültürü, deneyimleri elbette benimkinden farklı olacaktır ve onları hayal etmenin her zaman kendine göre zorlukları vardır ama bu yazmanın keyifli yanıdır. Aslında tüm karakterleri kendi iç karanlığımızdan çıkarıyoruz, bu nedenle yarattığımız her karakterde kendi karanlık taraflarımızı tanıyoruz. Ressam Vasıf, aklımdan çıkardığım ama tanıdığım ve tanıdığım birçok farklı insanın gölgesinin üzerinde olduğu bir karakter oldu. Otosansür benim yazım tarzım için pek geçerli bir kavram değil. Diyelim ki yeni bir yapı, anlatmak istediklerimi sansürlememi gerektirmeyecek bir anlatım biçimi kuruyorum ya da kurmaya çalışıyorum. Okurlar genel olarak karakteri çok gerçekçi bulduklarını söylüyorlar, bazıları da çok beğendiğim röportajdan dolayı Vasıf’ı gerçek sanıyor. Ayrıca yaşamamış olması da bir noktadan sonra değersizleşiyor.

Ekrem Vasıf Yelda 80 yıllık hayatında iki dünya savaşını da görüyor; İmparatorluğun çöküşünden yeni bir devletin kuruluşuna, 6-7 Eylül olaylarından 1960 darbesine kadar pek çok olaya tanık olur. Bu süreçlerin karakterin hayata daha fazla kapanmasını, resme ve kendi dünyasına daha fazla odaklanmasını sağladığını söyleyebilir miyiz?

Hepimiz hayatımız boyunca çeşitli toplumsal tarihsel olaylara maruz kalıyor ve tanık oluyoruz. Bazılarında, bilerek veya bilmeyerek yer alıyoruz. Sonuçta hepsi bizde iz bırakıyor. Hiçbirimiz tarihten kopuk varlıklar değiliz. Örneğin Kıbrıs Savaşı’na, 80’ler darbesine, 90’ların karanlığına, 99’uncu depreme, Gezi’ye, 2016 darbe girişimine, küresel salgına farklı biçim ve oranlarda tanık oldum. Kişisel yaşamlarımız bu büyük olaylardan büyük ölçüde etkilenir ve yön değiştirir. Kişi olarak karakterimiz bu dönüm noktalarında takındığımız tutum ve davranışlarla değişir, dönüşür ve inşa edilir. Bir yazar olarak taşra ile bu dönemleri yazmam gerektiğini düşünmüyorum. Eleme için böyle olması gerektiğini düşünerek yazdım. Elbette Vasıf’ın sanat hayatı da içinde bulunduğu tarihsel şartlarla birlikte değişmekte ve dönüşmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu